top of page

Zirve Yolunda Beyaz Kelepçe

Güncelleme tarihi: 12 Mar 2022

Dağ sevdasını bilir misiniz, sanki geyik sesi gibidir. Çağırdı mı gitmek zorundasız. "Kampım geldi" dediniz mi akan sular durmalı saygı görmelisiniz. Herkes sizin için bir şeyler yapmalı hissine kapılırım hep. Kış gelmiş annemin ayları sayması aklıma gelmişti. Zemheri, ocak, kucuk ... orak, kirez ayı.....

Annemin tabiri ile kucuk ayı gelmişti. Memo dayımı aradım "Dayı kampım geldi ne dersin?" dedim. "Gaşinma otur aşşa zaten yeni geldim alamandan" dedi. "Sen bilirsin dayı ben cuma akşam hazırım cumartesi sabah çıkıyoruz" dedim. Yıllardır kış tırmanışlarını hep Memo Dayımla yaparım. Hem güvenilir hem de tecrübelidir. Sabah arabası ile geldi her zamanki gibi beni evden aldı. Trabzon'da Metin ÖZTÜRK ve Hopşeralı MENDERES ile buluşup bizi Uzunali'nin oraya bırakmalarını rica ettik.

Ekip yavaş yavaş toparlanıyordu. Yusuf hocam da gelince 5 kişilik ekip tamamdı. Maçka'da son hazırlıkları yaptık. Ekip heyecan içindeydi. Sadece Metin Abi ve Kamil Hocam sanki gergin gibi idi. "Hava bozacak" dedi Kamil Hocam. "Olsun demek ki unutulmayacak bir tırmanış olacak" dedim. Bizi Ermeni Yaylası'nın hemen altındaki Taşköprü Yaylası'nın çatağına bıraktılar. Son bir hatıra fotoğraf çekildik ve dönüşte bizi aynı yerden almalarını söylemek üzere sözleştik. Sırt çantalarımızı kaptığımız gibi yollara düştük. Rahmetli annem derdi "Gangel'den bir yük odun al desem almasun davlarda işun ne uşuvum".

İki viraj döngüden sonra mezarluk yayla yoluna saptık yılardır hep sel boğazi sazlık hattını kullanırdık. Ama bu kez Mezarlık Yayla, Arnastal üzerinden Sarıtaş planlamıştık. Hedikler GPS tam malzeme ile expedisyona hazır bir ekip ve malzeme desteği ile dağlardaydık. Altimetre 2000'lerde olduğumuzu gösterdiği sırada Akboran'a yakın olduğumuzu tahmin ediyorduk. Çünkü göz gözü görmüyordu. Kar fırtınası standardını aşmış sülük ediyordu. Kar kalınlığı çok olmamasına rağmen zorlanıyorduk. Kar kırılması çökmeler ve fırtına bizi engelleyen faktörlerdi. Arnastal'ın başı diyebileceğimiz yere gelmiştik ama emin değildik. Arkadaşlara "Demir bir elektrik direği olmalı onu bulmaya çalışın" dedim. Birazdan direği bulduk sırtımızı direğe verdik.


GPS telsiz telefon fotoğraf makinası her şey ama her şey donmuştu. Eski usul yönümüzü bulmak zorundaydık. Direkten 200 metre aşağıda 42 numaralı ev olmalı indik onu da bulduk. Asıl ulaşmamız gereken eve 700 metre daha kalmıştı. Arkadaşlarla ara bilgilendirme verdim. En fazla bir saat sonra iki gece misafir kalacağımız evdeyiz. Dikkatli olalım görüş mesafesini aşmayalım gerekirse ipe girelim. Eski Arnastal'ın yurdundan aşağı bahçe kazık ve duvarlarını takip ederek kalacağımız dağ evine vardık. Ama eve girmek için anahtarı barele sokmak gerekiyordu. Bareli bırakın kapı nerde lan..... Kapı yok keşke evi yaparken bir kapı da çatıdan koysaydım. Ellerimizle karı eşeleyerek anahtar deliğine ulaştık. Kapı açılmıştı zorlanarak da olsa eve girdik. Sobayı yaktık. Ev fırın gibi olmuş mayışmıştık.

Bir kısmımız yemek hazırlarken bir kısmımız kestirtiyordu. Kışın yaylada uyumak bir başka olmalı. Eski günlerim aklıma gelmişti. Yemek yapmıyor resmen döktürüyordum. Kiraz ve fasulye turşusu, ekmek makarnası, yumurtalı üç pınar kavurması, özel Rize-Pazar çayı... Oh oh tabi bunların yanında kavalak balı, Sarıtaş Yaylası tereyağı ve peyniri... Ekip masa etrafında toplandı ve yazdan kalma Taşköprü Yaylası'nda yapılmış peksimet. Yuppi... Ekibin elleri bağlandı benim ayaklarım, yemeğe başladık. Uzun bir çay ve yemek faslından sonra artık dinlenme vakti gelmişti. Sabah Çakırgöl'e 8 saat sürecek oldukça riskli bir trekking yapacaktık.


Gece rüzgarın sesi sabaha kadar bizi uyutmadı. Sanki dağlar kopmuş bizim evin üstünde dolaşıyordu. Sabah mükkem bir kahvaltıdan sonra yola çıktık. Her taraf bembeyaz rüzgarın sert kar üzerinde yaptığı şekiller ressamları imrendirecek boyuttaydı. Kürt Dere aşılmış, Divane'nin yokuşuna vurmuştuk bile. Ah Divane ocak ayı da olsa yedun beni ula...


Uzun uğraşlardan sonra Çakırgöl olduğunu sandığımız bir düzlüğe vardık.

Evet bura Çakırgöl olmalıydı ama ortada göl möl yok. Sadece buzdan bir düzlük var. Emin olmak için gölün başında Hz.Ali efendimizin atının izi olduğuna inandığımız taştaki izlere baktım. Eveeettt budur. Arkadaşlar fotoğraflamaya başladılar. Bende kare kare çekiyordum ama ters ışık ve yansıma, fotoğraf başarısını engelliyordu. Gölün ortasında GPS işaretlemesi bile yaptık. Yazın gelsek bu verilerin olduğu yere ulaşmak için yüzmemiz gerekecek. Gölün ortasında fotoğraf çekerek ve Nescafe'lerimizi yudumlayarak Sarıtaş Yaylası'ndaki inimize doğru yola çıktık.


Akşam vakti yaklaşmış dağ bize izin vermiş, Çakırgölü ziyaret etmiş, hayatımızda göremediğimiz güzelliği görmüş, sıkıntı çekmeden inimize varmıştık. Yemek vakti yaklaşıyor menü kafamda hazır gibiydi. Yayla patatesi haşlama, peynir, tuzlu hamsi haşlama soğan ve çay. Son olarak tuzlanmış et... Uzun yıllar yememiştim rahmetli annemin olmazsa olmazlarındandı. Tuzlanmış et buzdolabının olmadığı yıllardan kalma bir alışkanlık. Yemek de güzeldi çay da ama muhabbet başka güzeldi. Hava o kadar soğuktu ki, sıcak suyu demliğe döküp, demi bardağa dökmeye çalışmak bile sıcak suyun üstünün buz tutmasını engelleyemiyordu.


Artık uyku vakti gelmişti. Sabah ne de olsa Karakaban tırmanışı vardı. Uyku tulumuna girdim ama uyumaya niyetim yoktu. Kafa lambamı takıp "Doğal Yaşam ve Başkaldırı" adlı kitabı okumaya başladım. Çok güzeldi ama bu kitap Nescafe ve vanilyalı pipo ile desteklenmeli hatta ve hatta tüttürülmeliydi. Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyorum ama uykumu almış kahvaltımı da hazır bulmuştum. Mükkem bir kahvaltı faslından sonra kendimi Kurtkaya'nın altından tırmanırken buldum. Yaklaşık iki saat kaya ve kürtük tırmanışından sonra zirveye vardığımızda ilk akşamki gibi bütün elekronik aletler donmuştu. Bir kaç kare fotoğraf zor çekebildim.



Telefon edip hava durumunu sordum. Trabzon'da kar var demezler mi? Halbuki biz gelirken şehirde kar yoktu. Hatta köyde bahar havası yaşanıyordu. Kar, deniz kenarına kadar inmiş, köyde 50 cm varsa ve burda kar yoksa bir terslik olmalı. Hayırlısı diyip zirveyi terk ettik. Zor bir inişten sonra yorgun argın tüm ekip eve indik. Yemek yapacak halim bile kalmammış, tulumumu sobanın yanına sererek zıbardım. Arkadaşlar sağolsun yapıp yemişler. Sabah uyandığımda soğuk kahvemin bana baktığını hissettim. Hatta üstü buz tuttuğunu da söyleyebilirim.


Toparlanmaya başladık yayladaki yeni kar 20 cm kadardı. Bu, ekip için lay lay lom diyebileceğimiz bir durumdu. Ama köydeki 50 cm beni düşündüyor, Arnastal Yaylası ile Mezarlık Yayla arası nasıl olacağı beni düşündürüyordu. Ekip tam takım giyinmiş eldivenlerini bile takmıştı. Ama bir an önce, önümüzdeki dağın Maçka tarafına dönmeden içim rahat etmeyecekti. 20 cm kar Akborana vardığımızda 100 santimi geçmiş göğüs hizamıza gelmişti. Göz gözü görmüyor 1metre karda yön arıyorduk. Ama her yer bembeyaz yön merfumu kalmamış GPS donmasın diye polarımın içine daha sonra çantanın içine koymuştum. Erzurum'lu gibi olmuştum tumanımı kimse görmesin diye çıkarıp saklamıştım sanki Gps'i… 5 kişi 4 saattir bir yumurtanın üstünde dolanıp durduğumuzu düşünmeye başladım. Mecburen GPS'e bakarım ki aynı yerde dönmüş durmuşuz.


Gps'e uyarak rotaya girdik. Mezarlık Yayla'da idik. Bir saat sonra tenekeden bir eve girip hipotermi olmamak için terleyen içliklerimizi değiştirdik. Yarım saatimizi orada harcadık. Uzunali'nin Ağaçbaşı Yaylası'ndaki bakkalına yaklaştık ama ne bitmez bir yoldu. 9 saatte varılmaz mı, 5 saatte gittiğin yere. Hem kar aşağı indikçe çoğalıyor hem de 9 saattir yolda olan ekip hem acıkmış hem de susamıştı. Kısacası karanlık çökmüş mola vermek zamanı gelmiş kar yağışı devam ettiği için de bir ana önce Sümela Manastırı'na inmek istiyordum. Yoksa sabaha kalırsak mahsur kalacağımızı anlamıştım.

Ama ekip arkadaşlarım dinlenmekten yanaydılar, öyle karar aldık. Rahmetli dayımın evi en uygun sığınak bizim için allah rahmet etsin anahtarının yerini bildiğim için sorun yoktu. Evi açtık sobayı yaktık ve hayatımın en tatlı zeytinyağlı makarnasını yaptım. Ekipte aynısını dedi. Çikolata çerez ben ikide bir kar kalınlığına bakıyor sabah bu beyaz rengi nasıl aşacağımı hesaplıyordum. Ama yapacak bir şey yok zevk almaktan başka. Trof'dan Emir Sözen ve arkadaşları aradı, ekip jeep'lerle yola çıkmış, Taha Maçka'daymış ve ordan çıkan tüm Off Road'cılar yoldaymış. Kamil Hocam Coşandere'den yukarı çıkamayınca Metin Abi gelmekten vazgeçmişti.

Bizi almaya gelen jeep'de yoldan çıkmış onu kurtarmışlar falan derken Emir Sözen'i aradım "Biz inimizdeyiz, rahatız ekibi topla dön." ricasında bulunup sabah tekrar telefonlaşmak üzere ayrıldık. Sabah kahvaltı yapıp yapmama arasında bir durumda evi terk ettik. Kar kalınlığı boyumuzca idi. En az 1.80 ve yukarısı. Gömülmüştük kara, yapacak bir şey yok yardım almak zorundaydık. Bir saattir yoldaydık ve 400 metre rampa aşağı inememiştik. Çünkü ne ayaklar haraket ediyor ne de kollar bittik...


Mustafa Başkanı aradım sağolsun ilgilendi. Sonradan öğrendim ki köyün yarısı mahsur kalmış o gün çoban keçileri ile mahsur biz yollar kapalı olduğu için mahsur. Ekip çığ parkuru olmayan bir çam ağacının altında mola verdi. Ateş yaktı, beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Halbuki 1 yıl önce aynı yerde arama kurtarma ve dere geçişi

eğitimi vermiştik keşke 2 metre kar yağarsa nasıl kurtulunur eğitimi de verseydik. Ama şunu anladım ki tur kayağı şart... Birazdan belden kırma özel idare kepçesi göründü. Yolu aça aça geliyor, hiç aklıma kepçe görünce sevineceğim gelmezdi bu da oldu ya ölürsem de gam yemem. Kepçe yolu açınca rahatça inebileceğimizi düşünerek kepçe ile inmeyip fotoğraf çekerek Sümela'ya kadar indik. Trof'un jeep'i bizi bekliyordu.



Emir kardeşimizi Değirmendere'deki ofisinde ziyaret edip inlerimize doğru yola çıktık.

Durum Bu..!



Nasihatler

  • Aşırı kar yağışı varsa tur kayağı almayı,

  • Expedisyona giderken eğitim almamışları almamayı,

  • Dağ evi yaparken çatıya kapı koymamayı,

  • Eğer yeteri kadar desteğiniz yoksa kış faaliyetlerinde daha dikkatli olmayı,

  • Donmayan GPS edinmeyi unutmayın.



29 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page