Kıtova, derin vadilerle örülmüş Durana deresini tepeden seyreden 1200 rakımında ender düzlüklerimizdendir.
Tarihe ismini Rumlara karşı ilk direniş noktası olarak tanıtmıştır. Bir mirengi noktası olmasının yanında flora ve fauna açısından da ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Aynı zamanda tarihi bağlantı yollarının geçiş noktasını oluşturmakta Sula üzerinden Arsin’e geçiş yolu üzerindedir. Geniş bir düzlük içerisinde zifin ve komar çiçeklerinin hakim olduğu guggu otu (salep otu) ligarba’ nın hası ve gusbida çiçekleri ile bezenmiş kendinizi parfüm laboratuarında hissedeceğiniz harika bir mezire alanı.
Yine kampım gelmişti, ertelemek tabiatıma aykırı emektar sırt çantam melül melül bana bakıp bırak yakamı artık kendine bir çanta al modundaydı. İlk günün heyecanıyla kıt ova kampı için gerekli olan malzemeyi hazırlamaya başlamıştım. Son zamanlarda alışkanlık edindiğim gibi her kampa bir kitap alışkanlığımı bu kamptada “olasılıksız” Adam Fawer in eserini okumaya karar verdim. Bu kampın en önemli özelliği yıllardır kullandıgım sırt çantamın son kampı olmasıydı. Kamp için gerekli olan çadır, uyku tulumu,mat ve ocak setini çantama doldurdum. Diğer gerekli malzeme ve 2 günlük gıda ihtihacımı karşılayacak malzemeyi alarak sırt çantamı hazırlşadım. Rotamı zaten belirlemiştim. Özdil –Merkezden Durançay mahallesi ve çakaloğlardan Gambozun düz ve Kıtovaya tırmanış ve kamp…
Sisli bir Özdil sabahıydı….Her zamanki gibi kise (Alakarga) ve Karatavuklar sabah duasına çıkmışlardı (Rahmetli Annemin tabiriyle). Çantamı sırtıma vurdum .Mahalleden merkeze doğru yürümeye başladım. Komşuların garipseyerek bakışları arasında ilerliyordum.Ayazın ırmak her zamanki coşkusuyla akıyordu. Özdil camisinin yanına yaklaştığımı şadırvanın su sesinden anladım. Kahvenin önünden geçerken Sebahattin dayım bağırdı. He deli he …! Gel de bir çay iç sonra devam edersin diye bağırdı. Çayımı içip yola devam ettim. Çakaloğlara varmıştım. Irmaklardan geçerek Gambozun düze vardım. Lahana ve şalgamlar çiçeklerini açmış, domuz arişakları (Yabani siklamen) canlanmaya başlamıştı. Artık mezire evleri görülmeye başlamış yol iyice diklenmiş sırtçantam ağırlaşmıştı.
Etrafı düz yıkık metruk bir binanın yanına geldim. Tecrübelerim etraftaki duvar taşlarının şeklinden ve bölgenin coğrafi dokusundan kilise olabilirliğine karar verdim. Ortam nescafe içmeye çok elverişliydi. Kamp ocağım olmasına rağmen açık ateşte kahvemi yaparak hamsi kuşu eşliğinde afiyetle içtim. Artık yola devam edebilirdim. Yaptığım gps verilerine göre 1,5 saatlik yolum kalmış olmalıydı. Tırmanışa devam ettim. Orman içinden çalılıklardan yükselerek ilerliyordum. Kurban olduğum Allah o ne düzlüktür dağ başında bir taraf zifin bir taraf komar ağacı çiçeklerini açmış etrafı zifin kokusu sarmış çadırını buraya kur diyor gibiydi. Bir dinlenme molası daha vereyim dedim ama o güzellik terk edilemezdi. Diyip çadırımı kurmaya başladım.
Çadırım Zifin ve komar ağaçlarının (Rhododendron luteum, Ericaceae familyası ) arasına çok yakışmıştı. Gukkunun sesi uzaktan geliyordu.
Gukkunun bağırması
Yazı getirir yazı
On Sekizine varan kızlar
Haykırır bazı bazı
Kamp ocağımı çıkarıp kendime bir nescafe hazırlamaya başladım. Bir yandan da akşama ne yemek hazırlayacağımı düşünürken ileride gusbidaların yeni yeni topraktan çıkma zamanı olduğunu fark ettim. Tam yemeklik zamanıydı şans diye buna derim ben. Kahvemi içtikten sonra gusbida toplamaya başladım. Kısa bir sürede akşam yemeğine yetecek kadar gusbida toplamıştım. Şimdi sırada su bulmak vardı. Her ne kadar Trabzonda su sorunu yoksada burası kıtova ,uzun bir arayıştan sonra 2 km uzakta bir sızıntıdan yola çıkarak suyun gözesine ulaştım. Su kablarımı doldurup çadırımın yanına geldiğimde davetsiz misafirlerimin olduğunu fark ettim ceylanlar etrafta dolaşıyor çadırımı kokluyorlardı.
Ürkek olmalarına rağmen paniklemeyip usulünce gözden kayboldular ama iç güdüsel olarak oralarda bir yerlerde olduklarını hissediyordum. Kıtovadan Yomra eski adı Durana deresi boyunca ve Deniz net görülebiliyordu. Güneş batmaya başlamış Zazana sırtlarını terk ederken dağlara bir hüzün çökmüştü. Artık yemek ve ateş zamanı yaklaşıyor çalı çırpı toplamak gerekiyordu. Etrafta kuru çalı bolca vardı. Ateşi yakıp tavaya kaymak koydum. Soğanları kaymakla yakarken kahve yaptığım kapta gusbidaları haşlamaya başladım. Gusbidaları iave ettikten sonra biraz sarımsak lavesiyle artık akşam yemeğim hazırdı. Telsizden Rusya frekansı ve TA7KA nın sesi geliyordu. Yemeği yemiş artık dinlenmeye çekilmiştim. Biraz kitap okuduktan sonra uyuyakaldığımı sabah fark ettim. Bir uğultu sesiyle uyandım etrafı meraklı gözlerle süzerken uğultunun Komar çiçeklerinin çok olduğu tarafta olduğunu fark ettim. Giyinmeden o tarafa doğru ilerledim.
Azımsanamayacak kadar çok arı komar ağacını kaplamış polen ve bal taşıyor çıkardıkları ses beni uyandıracak boyutta imiş. Bulunmaz bir ortamdı. Biraz dinledikten sonra çadırımı toplayıp, toparlanmaya başladım. Hedefimde Sula boğazı ve seklemin düz vardı oradanda Özdile inecektim. Sırtçantamı yüklenip yola koyuldum. Sula boğazına yaklaşmıştım ki sis aniden bastırdı. Yön tayini yapmak zordu. Arsin Tarafına döndüğümü hatta köylerinin başına indiğimi anladığımda çok geç olmuş hava kararmaya başlamıştı. Eğer O Hafize nene ile karşılaşmasam Herhalde Arsine inmiştim. Bana yanlış geldiğimi dağa çıkıp Habuyana yürümemi süyledi(sola) Dağa çıktığımda artık seklemin düz tarafına gitmemem gerektiğini anladım ve rotayı Büyük düz Hap istikametine çevirdim.
Biraz sonra acıktığımı hissedip çay küflü peynir ve karabuğday ekmeği yedim. Sis hala devam ediyor yürüdüğüm patika yavaş yavaş yok oluyor yerini sıkı çalılıklara bırakıyordu. Artık bu işin sakası yok resmen bırak baltayı insan en az 20 yıldır girmemiş üstü büyük ağaçlarla altı çalılık ve şimşir ormanının içindeydim. Adım atacak kadar yer yok resmen kilitlenmiştim. Yapacak tek şey şimşirlerin üzerine çıkıp yuvarlanmak ve öylede yaptım .Delilik akılsızlık ve hatta intihar ötesi bir haraket olduğunu anladığımda ırmağın kenarında upuzun yatar vaziyette idim. Yuvarlandığım yer ürkütücüydü. Yola devam ettim. Yönüm belli ama tam olarak nerede olduğumu bilmiyordum.
Namlı Agirabun meşede olduğumu ve girilmemesi gereken kurtların yaşadığını öğrendiğimde Rahmetli Sebahattin dayımın çayını yudumluyor olacaktım. Önüme bir anda 1 dönüm kadar bir çayırlık ve mezire evi çıktı. Etrafı komple orman olan bir ev. Çok esrarengiz bir havası vardı. Ev varsa patikasıda vardır mantığıyla patika aramaya başladım evin üst kısmında patikayı buldum. Yaklaşık bir saat sonra büyükdüze vardım. Yaşlanmış hatta sakallanmış armut ağaçları eski evler yıkık ahırlar ilk görüşte antik bir kenti anımsatıyor. Çatısı yıkılmış ama şöminesi geçmişin izlerini yansıtıyordu. Yola devam ettim .Yaklaşık iki saat sonra Rahmetli Sebahatti dayimin yanına vardım .Bana seni köpek mi kovaladı. Ne oldu anlat ha deli diye serzenişte bulunup çay ikram etti.
Bir kampta böyle bitti. Yazımı İmamın Celal oğlu İmam Hasanın Rap atmasıyla bitiriyor kendilerine Allahtan rahmet diliyorum.
Urus geldi tökildi
Kıtovadan aşağı
Aldi gitti suvları
Galdi bize bağları
Yaşasın Kemalpaşa
Kurtardi bu vatanı
Oniki Mal yerine
Bir danayi bağladık
Akşam üstü oturduk
Gümbür gümbür ağladuk.
댓글