Güz gelmiş 2200 rakımlı Sarıtaş yaylasından yaylacıların taşınma vakti gelmişti. Hartamalı evler hartamalarını toplamaya başlamış evi biraz daha yeni olanlar kapılarını kilitleyip son kontrollerden sonra yaylayı terk ediyorlardı.
Gökyüzü zifiri karanlık rengini almış şimşekler çakıyor Kara kaban Tepesi 2980 mt ve Deveboynu Tepesi 3082 mt karşılıklı gök gürültüsü yankılanıyor sanki üstü kapalı terket yaylayı diyordu. Akşam vakti yaklaşmış yayladaki arabalar gitmişti. Beraber Özdil’ e gideceğimiz arkadaşın da beni unuttuğunu yaptığım telefon görüşmesinden anlamıştım. Artık Özdil’ e yaya ve yalnız yürüyerek gitmekten başka yapacak bir şey yoktu. Emektar Sırt çantamı kaptığım gibi sinirlenmiştim. Bir insan arkadaşını unutur mu. Hadi unuttun dönüp almaz mı neyse !..
Kazıklı Ovasına çıktım. Sarıtaş Yaylası ile Özdil yaklaşık 30 km’ nin üstünde olmalıydı. Yürümeye devam ediyordum Karagöze denen muhite yaklaşmış gök yüzündeki kararma yerini kızıllığa bırakmış , güneş battığı anlaşılabilecek manzarada ilerliyordum. Başımda puşim, arkamda çantam elimde değnek özgür adam olmuş akıyordum. Arkadan gelen bir araca el ettim. Durmadı hatta yanımdan daha da hızlı geçti. Aslında şoför’ ü tanıyordum ama beni yabancıya benzettiğini anladığımda bu macera yaşanmış olacaktı. Gümüşgü hanlarına yaklaşırken kartal marka bir araç yanımda durdu. Cami Boğazı Tesisinin sahiplerinden bir abi beni aracına aldı. Teşekkür ettim. Üç pınara kadar beraberce geldik. Bana geç oldu ben Maçka’ya gidiyorum. Gel seni de misafir edeyim yarın ordan işe gidersin teklifinde bulundu. Yok sağol ben illada belamı bulacum der gibi teşekkür edip ayrıldım.
Meşhur kavurmacı İsmail abiye bile uğramadan Sifter Dağına doğru yola koyuldum. Saat 22:00 u bulmuş ziganoylu ‘nun Tesislerinden mal köpeklerinin sesi vucudumda titreşim ve ürperti arası karışık bir duygu kaplamıştı. Sifter Dağındaydım. İki yol vardı. Ya Cali dan Harandan Özdil’e inecek yada orman içi Harbuktan eve varacaktım. İkinci yol daha cazip ve kısa idi. Sifter Dağından dikine eski mezirelerden aşağı inmeye başladım, göz gözü görmüyordu. Karanlık bastırmış manefter ve ifteriler boyumu geçmişti. Çantamdan Bim ‘den altığım el fenerimi çıkardım ama oda ne projekter nerdeyse karşı dağı gösteriyordu. İlerliyor lambanın ışığını sağa sola tutuyor, hayvan olup olmadığına bakıyordum. Yaklaşık 15 dakika sonra bir su gözesi yanına geldim. Burayı biliyordum. Ama daha ilerisi tamamen kapalı meşelik haline gelmiş patikadan eser kalmamıştı. Hay pişmemiş bin köfte el lambasının aküsü bitmez mi ! Tam intihar noktası zifiri karanlık, gece saat 11 :00 orman içi köpek sesi uzaktan etrafımda hayvan hışırtıları…Birisi ağlasun lan
Yapacak bir şey yok zevk alacan mecbur. Bölgeyi ve yönümü biliyorum. Su gözesinin suyu akarından aşağısı hendek Harbuk Irmağı’na akıyor bu kesin. Zorunlu yön levhası gibi mubarek inicez. Şaka bir yana korkuyorum da çünkü inmeyi düşündüğüm yerden daha önce insan iniş mi cik sanmam. Bilinmez bir yere görünmez vaziyette ilerlemeye başladım. Dik bir iniş teker tokmak yuvarlanma ve yürüme arası bir şey. Göğsüme bir kütle değiyor. Ayıdır yok canım taşa değmiştir. Kütleyi elliyorum. Kızılağaç kopup devrilmiş ırmak üstüne engel olmuş. Ayağımın altından garip sesler geliyor. Yıllardır biriken dal parçaları çatur çutur sesler çıkarıp beni ürpertiyor. Kaygan küf kokulu çamur bana mezarı hatırlatıyor. O sırada ayağımın altındaki çalılar kırılıyor. Ve artık o altı çamur üstü küflenmiş dallarla örtülü mezardayım. Zaten kurbağayı sevmem ( aramızda kalsın korkarım da ) ama paydaş olmuşuz bile. Çalıları ata ata karanlık dünyama döndüm burası alttan daha iyi . Tam çıktım derken bir yükseltiden yuvarlandım. Sanırım şelale idi aynı zamanda ıslandım da. İki adım attım bir daha yuvarlandım burası bayağı yüksek olmalı. Çünkü yuvarlanırken havada 5’ e kadar sayabildim. Epey acı verdi bana bu düşüş.
Oturdum kendi kendime konuşmaya başladım. Oğlum ne yapıyorsun. Bi dur düşün meşenin ortasında ırmak kenarı olan bir yerde gecenin bir vakti. Kendime nasihat ediyorum. Tekrar karar vermek zorundayım. Ya gece orada bivaklıcam ya da adrenalini yüksek bir bilinmeze doğru adım sallıcam. Bunları düşünürken sanki biri beni gözetliyor hissine kapıldım. Hani birini veya bir şeyi göremezsiniz ama hissedersiniz işte öyle bir şey.En kötü karar kararsızlıktan iyidir mantığıyla yola devam kararı aldım. Ama akıllıca hareket etmeliydim. İki adım atıp yuvarlanmaktansa şelalelerin sesini dinleyerek taş atıp taş sesi gelince kaç metre uçurum olduğunu hesaplamaya başladım. Gelen sese göre 7/8 metre yükseklik olduğunu hesapladım. İp yanımda yoktu. Manefter ve dikenlerden süzülerek indim. Ellerimde ıslaklık hissettim inşallah kan değildir.
Şelalelerden hep düşüncesizce indiğim için kol dirseklerim ağırmaya başlamıştı sanırım taşlara sürterek inişten olacak. Evet bu iniş mantıklı olmuştu sayısını hatırlamıyorum ama en az 10 tane şelaleleden indim. Gece karanlığında bir görmeyi göremediğin bir şeyin varlığını hissetmeye başlamış bu özelliklerimi fark edince de korkmaya başlamıştım. Birden ayağıma takılan bir cisim yüzünden yuvarlandım. Önüme bir kütük çıktı evet bu ağaç motoru ile kesilmişti. Demek ki buraya daha önce insan gelmişti. Güzel yol yakın sayılır düşüncesi ile görünmeze doğru yol almaya başladım. Aklıma telefonum geldi. Telit marka disbiritörü bile beni düşünerek almış yamuk bir telefon ayni ben.
Telefon çekmiyordu. Tam o sırada yapılmış yapılalı en fazla 5/6 kez araç geçmiş bir yola indim. Oh be rahatlamıştım. Bu yolla devam edersem önce kazmaçlığa sonra da Harbuk ve Özdil’e ulaşmak en fazla 2 saat sürer diye düşünüyordum. Pis bir koku hissettim yorgun bir nefes kokusu ve bir hırıltı Korku ile cep telefonunu çıkarıp ekran ışığını yaktım. Aman allahım dedim mi bilmem bana göre çığlık attım ,bağırdım bana sorsan dünyayı yıkıyordum cırlamaktan. Yirmaklar garişti.Büyük bir kurt ağzını açmış burnum mesafesinde dişler imrenilecek büyüklükte ağız tam açık dişlerinden ve ağzından salyalar akıyor .İkimizde bağırmaya başladık sanki mavzer tüfekle mermi atmışsın gibi sesimiz özdilin her mahallesinde yankılanıyordu. Sanırım ben kurttan daha çok bağırmış olmalıyım ki kurt korktu ve kaçtı ama kaçtığı yol benim gideceğim yönde olduğu için tehlike devam ediyordu. Ya kurdun gittiği yöne gidip kurtla mücadele edecekim yada 3 saat daha yürüyüp caliya ordan özdile inecektim.
Calidan gitsem bile önüme kurt çıkmaması garanti değildi. Dirsek veya virajı dönüp araba gitmez araba yolu ile ilerlemeye devam ettim. İki araba yolunun birleştiği çatağa yaklaştım. Sanırım son şelale, zevkini çıkar oğlum çığlığınla kurdu kovaladığının keyfini çıkar. Şelale gürül gürül akıyordu. Oturdum o sessizliği bozan su sesini dinlemeye başladım. Ses çok çekiciydi. Şeytan devreye girmişti. Elbiselerimi çamur kokusu sarmış ve pislenmişti. Sanırım kurtla yüz yüze geldikten sonra organik pislikte karışmıştı. Şırıl şırıl akan bu şelalede duş almalıydım. Paşalar gibi cimmeye başladım. Gece saat sanırım 2:00 gibiydi. Kızılağaçların gölgesinde şelalenin yanında sırt çantamdan havlu ve uyku tulumumu çıkarıp yere uzandım. Dersin Kaya Hotel Side’nin havuz başındayım. Keyif yerinde zaten fazladan yaşıyorum. Uçurumlar aşmış kurda bağırmışım. Zaman şezlong zamanı.
Biraz dinlendim. Dinlenince akıllandım sanırım. Toparlandım çantamda yedek giysi her zaman vardır. Üstümü değiştim. Kirliler çantaya atıp pipomu aldım. 500 mt ilerde arı kovanlarının varlığını biliyorum. Sanırım ondan acıktım. Peteğin birinden gümeciyle bir parça bal kopardım. Üstünde arılar ve yavrular silkeleyerek yedim. Arıcı ordaymış varmış yokmuş umrumda mı dünya kurdu kovmuşum arıcı ne ki. Pipomu yakmışım Sabah ezan vakti. Oymalıdan ezan sesi başladı özdil harbuk derken ezan bitti. Pipo zamanı dumanı hiç olmadığı kadar güzellikte ucundan kurt şekilleri yapıyorum peş peşe yükseliyorlar. Ben bakıyorum yeni kurtlar oluşuyor dumandan…
Sabah ilk 6:30 da daha giyinip işe gitmem lazım. Sabahın o saatinde arkadaşım aradı canı sıkkın arabayla geldi beraber pipo içtik camel sigarasının deli kanlı zamanı asimile olmamış o zamanlar camel.. Araca bindik hiç konuşmadık sadece elbiselerimin temizliği onu rahatsız etmişti.
Eve geldim sırt çantamı içeri getirmedim kapının dibinde bıraktım.
Duş alıp cicilerimi giyip işe geldim. Herkesi çok seviyordum. Nede olsa hayattaki birinci günüm kimseye bahsetmedim bu hikayeden Akşam olup da eve gelince hasarlar netleşti kol dirseklerim ve bacaklarım çürümüş ve simsiyahtı…
Ve gün saymaya başladım ….39,38,37,,,,40 güne kalmaz ölürüm ama ölmezsem daha ölmem Kurdu kovmuşum ben be…. O gün bu gündür sen kimsin be ben kurda kafa atmışım…
Durum Bu….!
Nasihatler!
Sakın akrabanızda olsa kimseye güvenmeyin.
Tanımadığınız biri bile olsa davete icabet edin.
Gece ormana gireceğinize arkadaşlarınızdan yardım isteyin.
Kurdun gözüne ışık tutmayın.
Harbuk şelalerinde duş almayı ihmal etmeyin.
Gece petekten bal aldıktan sonra kapağını kapatmayı ihmal etmeyin.
Çin malı el feneri almayın.
Her bünye bunu tatmalı ama ben bir daha tatmak istemem.
Comments